18 Temmuz 2009 Cumartesi

UMUT Hayat Akan Bir Sudur



Yazar: Ayşe Kulin
Yayınevi: EVEREST YAYINLARI
Yayın Yılı: 2009
Sayfa Sayısı: 381
Arka Kapak:
Osmanlı’nın gözdesi Bosna bir imza ile elden çıkarken, Kulin ailesi Bosna'dan İstanbul'a göç ediyor, çöken imparatorluğun son maliye nazırı Ahmet Reşat sürgüne gidiyordu.
Sabahat ile Aram'ın aşkı ise tehcir olaylarının acısına yenik düşmeyecekti.
Yeni bir cumhuriyet, yeni bir şehir ve yeni bir yuva kurulurken hayat hep akan bir suydu Sitare, Muhittin ve herkes için...
Savaşlar, yıkımlar, sürgünlerin ardından Umut geliyor.
Umut "Hayat Akan Bir Sudur"da Kulin, Veda ile başladığı Osmanlı ailelerinin yaşamına, bu kez de Cumhuriyetin yeni kurulmakta olduğu sancılı yıllarda tanıklık ediyor. Akıp gitmekte olan günlük hayat derinden değişmekte, bu değişim aşklara, dostluklara, aile ilişkilerine, her şeye yansımaktadır.
Ayşe Kulin, bir kez daha okurlarına ellerinden bırakamayacakları, okuyup bitirdikten sonra anılarına katacakları bir armağan sunuyor.

Okuduğum ilk Ayşe Kulin romanı... İlk sayfasından itibaren keyifle okudum, bir çırpıda biitirdim... Yazarın diğer kitaplarını da merak ettim...

Yalnız... Sabahat ve Aram'a ne oldu? Tamam aşklarından vazgeçmediler de, kavuşabildiler mi? Sorumun cevabını alamadan kitabın son cümlesini okuduğumda hayal kırıklığına uğradım doğrusu... :)

36 BAHARI



Yazar: Fatma Bölek Gürel
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Yayın Yılı: 2000
Sayfa Sayısı: 198




Arka Kapak:

''Batmakta olan sonbahar güneşinin aydınlattığı ağaçlar, dar sokaklar ve renk renk evler, hepsi bana çok güzel göründü... Eğer yaşadığımız günlere değer kazandıran, anlam katan bir ülkümüz varsa, ona ulaşmak için yürüdüğümüz yollar, hatta zahmetli yürüyüşler bile bize bir mutluluk sunarlar.'' Cumhuriyetimizin gençlik yıllarıydı. Tüm yurtta umut yüklü, ılık bahar rüzgarları esiyordu. Çalışkan, yurtsever aydınlar, umutlar gerçek olsun diye uğraşıyorlardı. Bu kitap, 1936 yılında yaşanmış büyük bir aşkın ve o coşkunun romanı...
* * * * *
Kasabanın gözde bekarı doktor Kemal'in, 1917 devriminden kaçıp Türkiye'ye sığınan bir Rus ailesinin kızı Maria'ya duyduğu aşk, çevrelerindeki kişilerin -Pervin, Katia, Müzik Öğretmeni Niyazi, Halkevi başkanı Avukat Tahsin, Tahsin'in karısı Muazzez, Gazeteci Ziya, Üsküdarlı Hocanın kızı Saadet gibi kasaba sakinlerinin- ağzından aktarılıyor. Kemal ve Maria, Halkevi çalışmalarını birlikte sürdürürler ve aralarındaki yakınlaşma artar. Kemal çevre baskılarına aldırış etmez ama Maria ailesi ile birlikte Fransa'ya gitmeyi ve müzik eğitimini ilerletmeyi tercih eder.

EVLİLİK




Yazar: Danielle Steel
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Çevirmen: Nazan Tuncer
Sayfa sayısı: 448
Basım yeri ve tarihi: İstanbul / 2000 - Haziran




Arka Kapak:
Simon Steinberg ile Blaire Scott, Hollywood'un en saygın çiftleri arasındadır. Ünlü bir film yapımcısı olan Simon ile bol ödüllü bir televizyon dizisi yazarı olan Blaire, sürdürdükleri mutlu evlilikleri ile klişeleşmişHollywood yaşamına meydan okumaktadırlar. Mesleğinde çok parlak bir gelecek vaat eden küçük kızları genç fotomodel Samantha, tıp fakültesi öğrencisi oğulları Scott ve büyük kızları Allegra ile mutlu ve başarılı yaşamlarını sürdürürken pek çok soruna da göğüs germek zorundadırlar. Sanatçıların avukatlığını yapan yirmi dokuz yaşındaki Allegra Steinberg, vaktinin çoğunu mesleğine adadığı için özel hayatına çok az zaman ayırabilmektedir. Fakat bir gün New Yorklu bir yazarla karşılaşınca hayatı alt üst olur. Birden kendini evlilik planları yaparken bulur. Düğün töreni hazırlıkları sırasında küçük aksliikler, beklenmedik sürprizler ve giderek artan heyecan herkesi etkilemeye başladığında Allegra'nın düşünün gerçek anlamı da ortaya çıkar. Allegra için bütün bu seremoniler geçmişi ve geleceği arasında kurulan bir köprü gibidir. Annesi ve babası içinse, her evlilik gibi bu da onları bir arada tutan bağları kuvvetlendirecektir.

7 Temmuz 2009 Salı

2009'un İlk Yarısında Bak Ben Neler Okudum :)


















1- Ana / Pearl S.Buck

2- Ana / Maksim Gorki

3- Çocukluğumun Ak Saçları / Billur C. Yılmazyiğit

4- Çizgili Pijamalı Çocuk / John Boyne

5- Beni Anlayın / Ercan Nar

6- Aşk Risalesi / İbn Sina

7- Suskunlar / İhsan Oktay Anar

8- Çocuğumu Nasıl Yönlendirebilirim / Ahmet Maraşlı

9- Kadın Psikolojisi / Nevzat Tarhan

10- Uçurtma Avcısı / Khaled Hosseini

11- Bin Muhteşem Güneş / Khaled Hosseini

12- Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken / İclal Aydın

13- BirİnciSöz / Senai Demirci

14- Söz Yangını / Senai Demirci

15- Ay Terapisi / Mustafa Ulusoy

16- Nietzsche ve Babaannem / Mustafa Ulusoy

17- Aynalar Koridorunda Aşk / Mustafa Ulusoy

18- Giderken Bana Bir Şeyler Söyle / Mustafa Ulusoy

19- Gün Akşamsızdır / Fatma Karabıyık Babarosoğlu

20- Kur'an Terapisi / Kubilay Aktaş

21- Kahve Molası / İskender Pala

22- Türk Kahvesi / Bursa Anadolu Lisesi-Öyküler

23- Hayy Aksi / Esra Elönü

24- Evlilik / Danielle Steel

25- Yitik Cennet / Sezai Karakoç

NIETZSCHE VE BABAANNEM


Yazar : Mustafa Ulusoy
Yayınevi : Timaş Yayınları
Basım Tarihi: 03 - 2009
Sayfa Sayısı: 220

Arka Kapak:
Nietzsche felsefeciydi. Babaannemse yalnızca bu gezegende yaşayan biri. İlla ki bir etiket vermek gerekirse, ev hanımı.
Nietzsche, üniversitede ders verirdi. Babaannem, okuma yazma bilmezdi. Hayatında hiç okul yüzü görmemişti.
Çok tanınmış biriydi Nietzsche; bütün Avrupa ondan hayranlıkla bahsederdi. Babaannemse yalnızca kendi köyünde tanındı.
Nietzsche ve babaannem, aynı gezegenin misafiri ollar. İkisi de, bir anne ve babadan dünyaya geldiler. Aynı donanımlara sahiptiler. Ne Nietzsche'nin fazlası vardı, ne babaannemin eksiği.
İkisinin de bir karar vermesi gerekiyordu. Tercih etmedikleri bir dünyada, yaşamlarını sonsuza dek etkileyecek bir 'tercih'te bulunmalıydılar. İşte o karar aşamasında yolları birbirinden ayrıldı. Aynı gezegenin iki yolcusu, iki ayrı yöne gitti.
Nietzsche kolay olanı seçti, babaannemse zor yolu.
Herkes, kendini çok iyi tanıdığını sanır ama en az tanıdığımız kendi ruhumuzdur. Mustafa Ulusoy 'Nietzsche ve Babaannem'de bu en insani ama aynı zamanda en çetin meseleyi irdeliyor. Hayatın anlamı, ölüm, hiçlik, sonsuzluk arzusu, hayata ve kendine yabancılaşma, mutsuzluk, anlaşılamama gibi bütün çağların ortak meselelerini her dönemin insanına cevap verecek bir saflıkla ele alıyor. Ve herkesin payına kendi iç dünyasındaki düğümleri çözmeye yardımcı olacak ipuçları düşüyor.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

GİDERKEN BANA BİR ŞEYLER SÖYLE * * * * *


İnsanın Temel Acıları Üçlemesi-2




Yazar: Mustafa Ulusoy
Yayınevi: TİMAŞ YAYINLARI
Yayın Yılı: 2008
Sayfa Sayısı: 272



İnsanların yolu iki şeye, aşka ve ölüme mutlaka düşer. İnsanın Temel Acıları üçlemesinin ilk romanı Aynalar Koridorunda Aşk'ta yolu aşka düşenlerin ruhsal durumlarını irdeleyen Psikiyatrist Mustafa Ulusoy, üçlemenin ikinci romanını da yolu ölüme düşen insanlar üzerine inşa ediyor. Aşkın güçsüzlüğüne karşın, ahlakın varlığa özen göstermek olduğunu temel alarak, özen gösterilen ilişkinin derin bir bağlanma sunduğunu söyleyerek. Mustafa Ulusoy bize ölümün yanında babalığı, yoksunluğu, kederi, dostluğu, öfkeyi, tanıklığı, varoluşsal işe yaramayı, yalnızlığı ama özellikle öykülerimizin yalnızlıktan ve sessizce ölmekten nasıl kurtulacağını anlatıyor. Ölümü gülümsetiyor Ulusoy; ölümün sonsuz bir ayrılık değil, sonsuz bir hayata açılan kapı olduğunu hissettiriyor.



Altı Çizili Satırlardan :
(Çizilmeyen pek az satır, köşesi katlanmayan pek az sayfa kaldı)

Ölümü düşünmeye başlamak, dilinizin sürekli dolgusu düşmüş bir dişe takılmasına benzer. Diliniz bir takıldı mı asla bırakamazsınız. Onu kurcalamak, çevresinde dönüp durmak zorundasınızdır. Zevkli olduğundan değil, aklınıza takılıp kaldığından...

***

“İnsanın ölümden korkar gibi görünmesi bir yanılsamadır. İnsan, aslında yokluktan, yokluğun getireceği sonsuz ayrılıktan özellikle de kendinden sonsuz ayrılmaktan korkar. Ölümse, hem ayıran hem birleştirendir. Ayrılmak için ölmek gerekir. Ama buluşmak için de ölmek gerekir. Ölüm gibi ikili bir yapısı olan başka bir durum yoktur. Bu yönüyle ölüm ikili, zıt bir duygu uyandırır insanda. Onu çekici kılan, cazip hale getiren, taçlandıran da budur.”

***

Dr. Mavi, odasının en sevdiği köşesine duran kutunun yanına giderek kapağını açtı ve bir çift eldiven çıkardı. Sağ tekini sağ eline giydi. Eldiveni taktığı elinin parmaklarını oynattı, masadaki bardağı tuttu, sonra bıraktı, ardından bir kalem aldı eline, bir şeyler yazdıktan sonra onu da masanın üzerine bıraktı. Sonra eldiveni sol eliyle sağ elinden çıkarıp masaya bırakıverdi. Eldiven masaya yığıldı. sonra yine sağ elinin parmaklarını oynattı, tekrar bardağı tuttu ve masaya bıraktı, yine kalemi eline aldı, onu da bıraktı.

"İşte" dedi, eldiven insannın bedenini temsil ediyor, parmaklar ise ruhunu. Ölürken, sol elimin yaptığı gibi bir melek gelir ve bedeni ruhtan ayırır. bedenin yaşamı ruha bağlıdır. Eldivenin hareketinin, parmaklara bağlı olması gibi. beden, eldiven gibi hareketsizleşir, cansızlaşır, yığılır kalır. Ama parmaklar canlılığını ve hareketliliğini devam ettirir. ...........

***

Büyük suskunluk. Bağırış, çağırış, haykırışlar arasında gizlenen küçüklerin büyük acıları. Genelde ölümlerde yaşanır ama sair zamanda da açığa çıkabilir büyük suskunluk. Temel nedeni, yetişkinlerin çocukların acı çekebileceği gerçeğini görmezden gelmeleridir.

***

Hayatımızın en temel acısı ne ölümdü ne ayrılık. Hayatı cehenneme çeviren sonsuz ayrılık fikriydi. Bazı insanlar ölümle gelen ayrılığın geçici olduğuna inanırken, bazıları bunu sonsuz bir ayrılık olarak gördüler.

Geçici ayrılığın hüzün içermediğini iddia edecek değilim. Ama bu yakıcı bir hüzün değildi. İçinde kavuşmanın umudunu da barındıran bir hüzün. ...........

Ölümü düşünmeyen, ölümden ürkmeyen okumasa da olur. Çocuğuna toprağın altına gömülen bedenleri açıklamakta güçlük çekmeyenler de okumasın. Diğerleri için kurtarıcı olabilecek bir kitap! Yüreklere su serpen, ölümün gülen yüzünü gösteren bir bakış açısı...

Ben bu kitabı küçük oğlum bir hastane odasında, nefes alamadığı için çırpındığı günlerde okudum. Benim için apayrı bir ışık oldu. Sizinde aklınızı, gönlünüzü aydınlatmasını dilerim...

AYNALAR KORİDORUNDA AŞK * * * * *



İnsanın Temel Acıları Üçlemesi -1
Yazar: Mustafa Ulusoy
Yayınevi: TİMAŞ YAYINLARI
Yayın Yılı: 2008
Sayfa Sayısı: 231
Altı Çizili Satırlardan :
(Çizilmeyen pek az satır, köşesi katlanmayan pek az sayfa kaldı)
İnsan şaşkınsa yapması gereken şey durmaktır.

İnsan şaşkınlaşınca hayattaki yürüyüşünü yavaşlatır, sonra durur ve sanki büyük bir şey keşfetmiş gibi kendine sorar: Neden buradayım? Ne işim var burada? Kendisi ve çevresi o an insana yabancılaşır. Bir sis perdesi arkasından bakıyormuşçasına bakar hayata.

İnsanlar kendilerine acıma, en çok kendilerinin acı çektiğini anlatma yarışı içindeydiler. Hayattan memnun olmayan insanlarla dolu bir ortamda bulunun ve başınızın ağrıdığını söyleyin. En kötü baş ağrısını kendilerinin çektiklerini söyleyeceklerdir. “Sen geçen gün benim migren atağımı görecektin. Senin baş ağrın da bir şey mi?”

Kimse direkt olarak kendisine acıdığını söylemez. Bunu söylemenin en tercih edilen yolu şikayet etmektir. Sağlıklarından, yaşama koşullarından, hastalıklardan ve insan ilişkilerinden sürekli şikayet eden, her şeyi tenkit eden, memnuniyetsiz ve huzursuz insanlar genelde kendilerine acıyan insanlardır. Kendilerini hayatın içinde bir kurban, hep kötü şeyler yaşamış bir zavallı olarak görürler. Kendilerini değersiz gördükten sonra, değerli hiçbir şeyleri kalmaz.
Dr. Mavi kendine acımakta en çok çocukluk yaşantılarının, sonra da hastalıkların kullanıldığını görüyordu. ……………..

Hayatını şikayet etme üzerine kurmak ve onu bir kendine acıma tutumu haline getirmek narsistleşmiş benliğin oyunudur. …………… Varoluşun bir noktasında veya bütün noktalarında kendisine verileni benimseyip kabul etmek ve şükran duymak yerine daha fazlasını hak ettiğini iddia eden narsistleşmiş benlik, varoluşun her halini bir tenkit unsuru haline getirerek, tasarlamadığı bütün varoluş olanaklarını yok sayar.

Dünyaya, hayata, aşka ve tüm insan ilişkilerine bakışımı yenileyen bir yazar oldu Mustafa Ulusoy... Ve bu kitap; okudum, bitirdim, satırlar çizdim, sayfa köşeleri katladım, notlar aldım ama doyamadım, en az iki kere baştan sona dikkatle ve sükunetle okumam gerek...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...